23 Aralık 2011 Cuma

Uzay Takımı

    Barcelonadan bahsediyorum. Uzay takımı başlığı altında okuyacağınız başka birşey de olamazdı zaten. Barcelona son yıllarda dünya futboluna damgasını vuran müthiş bir ekip. Bir futbolcu sakatlanıyor, yerine genç biri geliyor ama oyun aynı oyun, sistem aynı sistem. Bu sezon udineseden aldıkları Alexis Sanchez, italyada oynadığı yıllarda tek forvet oynuyordu, serbest bir futbolcuydu ve çok başarılıydı. Herkes Barcelonaya geldiğinde kanada çekileceğini biliyordu. Başarılı olabilecekmi diye konuşulmaya başlanmıştı ki, bu sisteme herkesin ayak uydurduğu gibi oda uydurdu ve şuan takımın vazgeçilmez isimlerinden biri oldu. Geçen senenin İspanya Lig şampiyonu, Şampiyonlar ligi şampiyonu, Süper kupa, Dünya kıtalararası kupası şampiyonu. Evet bunların hepsinin karşılığı Barcelona'dır. Real Madrid Barcelonanın bu gidişine dur diyebilmek için adeta yürüyen bir servet yarattı. Dünyanın en pahalı oyuncularını aldı, çok da iyi bir futbol sergiliyorlar, ligde şuan Barcelonanın 3 puan önünde liderler, ama nafile. Kendi sahalarında bu sefer başaracağız, yeneceğiz derken 3-1 mağlup oldular Barcelonaya. Barcelonadaki bu sistem nasıl bir sistem? Toplu hücüm, çok pas, toplu defans uyguluyorlar ve çok yetenekli oyuncuları olduğu için bunuda engelleyecek takım olmuyor malesef. Dün oynanan bir maçtan söz etmek istiyorum İspanya Kral Kupasında zayıf bir rakibe karşı genç oyuncularını oynattılar, sahadaki yaş ortalaması neredeyse 18 di. Sonuç 9-0 Barcelona galibiyeti. Sanırım ne demek istediğimi şimdi daha iyi anlamışsınızdır.

22 Aralık 2011 Perşembe

Komutan Marcos

Zapatista ulusal kurtuluş ordusunun yardımcı komutanı Subcomandante Marcostan söz etmek istiyorum. Ordudan uzun uzun bahsetmeyeceğim linkden gerekli bilgileri öğrenebilirsiniz fakat kısaca söz etmek gerekirse Meksikada kuruldular. Meksikaya karşı bağımsızlık savaşına girdiler. Hiçbir ülkeden silah yardımı almadılar. Gerilla ordusu görünümünde olsalarda tam özelliklerini hiçbir zaman taşımadılar. 1994 yılından sonra ise silahı bırakıp sözlerle mücadelelerine devam etme kararı aldılar ve bunu yazmamdaki amaç tarihte bilinmesi gereken önemli bir güç olduklarıdır. Marcostan bahsetmek gerekirse onun bir sözünü paylaşmak istiyorum aslında.
Komutan Marcos Amerikan istihbarat servisinin hakkında çıkardığı '' Marcos bir eşcinseldir'' dedikodusuna şahane bir yanıt vermiştir.

'' Marcos, San Franciscoda bir eşcinseldir, Güney Afrikada bir zenci.. İspanya'da anarşisttir, Fransa'da bir cezayirli.. Mexico citynin teneke mahallesinde bir çetecidir.. Savunma bakanlığında uzlaşmacı, soğuk savaş sonrası çağda bir komünisttir.. Grev yapmaya yeltenmeyen sendikada grevcidir.. Gecenin ilerleyen saatlerinde metroda yalnız başına bir kadındır.. Topraksız bir köylü, işsiz bir işçidir.. Serbest piyasacılar arasında bir muhaliftir.. Kitabı ve okuyucusu olmayan bir yazardır.. vee tabii Güneydoğu Meksika dağlarında bir zapataisttir..''

Murathan Mungan

Yağmur herkese yağar.. Güneş ısıtır herkesi. Mevsimler herkes içindir.. Yalnız çığ altında kalan.. Sele kapılan her zaman birkaç kişi; Herkes içindir aşk da ayırılık da. Yalnızca birkaç kişi ölür acıdan. Eskiden ölümle tartılırdı ayrılık. Kimin hayatı yalnızca unutkanlıktan. Her şey, herkes için değildir oysa. Kimi hiçbirşey öğrenmez karanlıktan. Yalnızlığı kurtarmayı bilmez kimi.. Kimi ayrılamaz karanlıktan. Yağmur herkese yağar. Ama çok az insan tutar yağmurun ellerini. Onca şarkı,onca film, onca roman;Ama sevmeye yetmez herkesin kalbi. Çığ altında kalan sele kapılan. Aşktan ve acıdan ölen. Birkaç kişi dünyayı başka  bir yer yapmaya yeter. Aslında onların hikayesidir anlatılan. Diğerleri dinler, seyreder, geçer gider. Geçer gider herkes; Hikayelerdir geriye kalan!

Twitter'ın etkileri

   Teknolojinin günden güne ilerlemesiyle yeni yeni alışkanlıklar ortaya çıkıyor. Sosyal medya açısından bakacak olursak insanlar artık gazete okumak yerine internetten takip ediyor, işlerini Bilgisayar başında saatlerce oturarak yapmak yerine tabletlerle seyahat ederken yolda yapabiliyor. Daha da derine inmek gerekirse facebook, twitter gibi sosyal sitelerle birlikte düşüncelerini ortaya koyuyor yada başkasının hakkında fikir ediniyor. Mesela bir işveren iş başvurusunda bulunan birinin facebook'una bakarak onun politik görüşü, aile yapısı gibi şeylerde fikir edinerek onun hakkında bir önyargı oluşturuyor. Ben İstanbul Bilgi Üniversitesi öğrencisiyim ve duyduğum birşeyi söylemek istiyorum. Mesela bizim okulda bir asistanın facebookda paylaştığı birşey yüzünden uyarı aldığını ve onu kaldırması gerektiğinin söylendiğini duydum. Burdan da anlaşıldığı gibi biz belli bir topluma veya gruba bağlıyız ve o toplumun çıkarları doğrultusunda hareket etmeliyiz. Başka bir deyişle biz o toplumun belli birduruşu içinde hareket etmeliyiz. Twitterdan bahsedecek olursakda geçen gün Cüneyt Özdemir'in attığı bir twiti söylemek istiyorum. Vana seslenerek benim yazdığımı gören çadırlarındaki vanlı kardeşlerim ,yanınızdayım, yalnız değilsiniz gibi birşey yazdı ve ağır tepkiler aldı. Twitterda resmen cüneyt özdemir düşmanlığı başladı ve yazılan o kadar çok şey vardı ki trend oldu. Yada büyük üstad Münir özkulun öldüğüne dair bir haber çıktı ve twitterda birden herkes başımız sağolsun gibi twitler atmaya başladı ama aslında büyük üstad yaşıyordu. Burdan kasdettiğim şey. İnsanlar twitterı bir çıta, haber organı olarak görüyor ve doğruluğuna bakmadan yada anlamadan afedersiniz ama koyun sürüsü gibi birbirinin peşinden gidiyor. Sosyal medyanın insanlar üzerindeki bu etkisi gün geçtikçe artıyor ve bir zaman sonra karşı konulamaz bir hal alacak. İşte o zaman Fusun Akatlının da dediği gibi tam fast food kültürüne bağlı insanlar olacağız. Birşeyin değeri kalmayacak ve bütün yaşamımız gelir geçer olacak.

2000 Ruhu

      İkibin Ruhu dendiğinde akla gelen tek şey tabiki Galatasaray. Bugun Galatasaraydan bahsetmek istiyorum. Son senelerde gelen başarısızlıklar kulüp içini, tribünleri, belki de bazılarının hayatlarını altüst etti. O beklediğimiz görmek istediğimiz Galatasaray yerine bambaşka bir takım vardı sanki. Maç izlerken acaba yenebilecekmiyiz diye düşünmek Galatasaray'lıların pek alışık olduğu birşey değil tabiki. Bu sene ne oldu, ne değişti de Fenerbahçe  yöneticisinin bile kıskanıyorum dediği bir takım haline geldi. Tabiki ilk faktör kuşkusuz Ünal Aysal ve Fatih Terim faktörü. Ünal Aysal geldiğinde herkesin içinde bir heyecan vardı. Galatasaray İkibin ruhunu tekrar yakalayabilecek mi  diye. Ne oldu o yıllarda? Galatasaray 4 sene üstüste şampiyon olduktan sonra Uefa kupasını ardından da Süper kupayı kazandı. O takımın iskeleti 2002'de Türkiye milli takımının iskeletini oluşturdu ve Dünya 3.lüğü geldi. Yani Türk futbol tarihinin en başarılı yıllarıydı. Bu hatırlatmayı yaptıktan sonra ki yazarken yine anımsadım ve tüylerim diken diken oldu. Gelelim bu seneye. Ünal Aysal Galatasarayın başına geldikten sonra mali durumu düzeltti, futbol takımını imparatora bıraktı. Fatih Terim ne yaptı? Çok yerinde ve doğru transferlerle takımı layık olduğu yere getirdi. Tek tek bahsetmek gerekir bu futbolculardan. Kaleye Muslera alındı. Muslera Uruguay milli takımının kalecisi ve Uruguay şuanda futbolda Dünyanın en iyi 3. ülkesi. Ujfalusi, Çek milli takımının yıllardır değişilmez stoperi. Eboue, Arsenalden alındı ve geldiğinde Arsenal taraftarı çok üzüldü, çok başarılı bir futbolcu ve Fildişi Sahilleri milli takımında oynuyor. Felipe Melo, tambir takım oyuncusu. Brezilya milli takımında oynuyor, Juventustan geldi. Hırslı, başarılı bir futbolcu. Selçuk İnan, Manisaspordan yetişti ve Trabzonsporda kariyerinin en iyi futbolunu sergiledi ve Galatasaraydada devam ediyor. Milli takımın değişilmez adamı. Elmander, herkesin takımında görmek isteyeceği bir forvet. İlerde top tutuyor, kenarlara gidip orta açıyor, çalım atıyor, defansa gelip top çıkarıyor, oyun tıkandığı zaman ortasahadan oyun kurmaya yardım ediyor. Kafa golleri ve sert şutları dikkat çekiyor. Bir forvet daha ne yapsın ? Bunların dışında saymadığım Emre , Semih gibi genç yetenekler. Ve gelelim asıl meseleye. Tam bir takım görüntüsünde Galatasaraylık. Arkadaşlık çok iyi , 2000 ruhunun aynısı sanki. Fatih Terim herzamanki gibi formunda. Galatasarayın saydığım bu özelliklerinin sonucu Ligin en az gol yiyen takımı, en çok gol atan takımı, deplasmanda 6 maçtır gol yemeyen bir takım ve Lider. Galatasaraya bir kaç takviye yapılırsa bu takımı kimse tutamaz. Fatih Teriminde dediği gibi Galatasarayın hayalleri dünyadan büyük. Türkiye ligi sadece bir araç.

1 Kasım 2011 Salı

Felaket

        Cümleme felaket diye başladım. Aslında bloğumda bir şey yazarken güzel şeyler söyleyerek başlamayı tercih ederim fakat son günlerde yaşadıklarımızın içinde güzel bir şey bulamadığım için bu şekilde başlamaya karar verdim. Önce felaket dememin nedenini açıklayayım. Felaket hepimizin bildiği gibi büyük zararlara yol açan,üzüntü ve sıkıntılara neden olan olay yada durumlardır. Geçtiğimiz hafta iki felaket birden yaşadık Van Depremi ve git gide artan Şehit sayımız.
          Önce Şehit haberlerinden yola çıkarak bir şeyler söylemek istiyorum. Her gün şehit sayısı giderek artıyor, ne bir önlem alabiliyoruz, ne gösterdiğimiz tepki bir işe yarıyor. Yine aynı, yine aynı. Geçenlerde bir haberde yıl ve şehit sayılarını inceledim. Gerçekten anlam veremediğimiz bir şekilde önlenemez artış var. Bunun nedeni olarak siyasal çıkarları, teknolojinin gelişmesiyle pkk'nın eline geçebilen her türlü silahları gösterebiliriz.Askerimiz dağda bizim için çatışıyor, şehit oluyor. Haberlerde 10 dakikadan fazla yer almıyor. Başbakanımızın bilmem kimle görüşmesi o günün haberinin ana başlığı oluyor. Neden ? Devletin müdahalesinden korkan medya patronları yüzünden mi? Belki.. Basın özgürlüğünü savunamayan halk yüzünden mi ? Belki.. Neden büyük acılar yaşadıktan sonra bir şeyler değişiyor? Neden insanlar koyun sürüsü gibi kim ne yapıyor bakmadan oy veriyorlar ? Tamam, tamam siyasete fazla girmeden devam edelim en iyisi. Olur ya sosyal medya bu, bir yerlerden birinin kulaklarına gider. Sonra ne yaparız biz! İşte bu zihniyet yüzünden insanlar gerçekleri söyleyemiyor. Terörü temizleyeceğiz dediler. Tamam dedik bu sefer galiba olacak. En fazla 5 gün süren operasyonla terörü bitirdiler. Tabiiki bitmedi, bitmeyecek. On binler ölecek, ama takım elbiseli fiyakalı adamların umurunda olmayacak, onları meşgul eden daha önemli konular var.
          Depreme gelecek olursak. Son yıllarda yaşadığımız ikinci büyük felaket. Yüzlerce ölü, binlerce yaralı, insanlar sokakta perişan. Normalde bir ülkede halk devlete sığınır böyle durumlarda. Bizde durum biraz ters! Devlet halka sığınıyor. Halk sayesinde toplanan milyonlarca para, yardım ne olacak, gidecek mi? İşte o merak konusu. İstanbul'dan giden yardım tırları Van'a gitmeden '' Van''lı olmayan insanlar tarafından soyuluyor. İnsanlar ölme tehlikesi olduğu için sokakta yatarken çevre illerden gelen insanlar evlere girerek hırsızlık yapıyor. Yardım kolileri Vana ulaşıyor. Tırın üstünden rasgele fırlatılıyor, tavuğa yem verir misali. Hepsini geçtim ''Nefret Söylemi'' ve bunun yaptırımı en üzücü olan şey. İnsanlar Türk-Kürt ayrımı yapıyorlar. Bunu sosyal medya sayesinde rahatlıkla dile getiriyorlar. Çok yanlış. Müge Anlı'nın programda söylediği ayrımcı sözler, insanların twitter'da yazdıkları gerçekten çok üzücü. Her şeyin ötesinde insan,insandır.Yardıma muhtaç olduğunda koşacaksın ki yarın sanada olduğunda onlar yardım etsin.Değinmek istediğim bir konu daha var. İnsanlarda utanma diye bir şey kalmamış. Vana giden yardım kolilerinden mini etek,mayo,yırtık klasör gibi saçma sapan şeyler gönderenler, ev temizliği yaparken kirlilerini, pis eşyalarını Van'a yollayanlar, sizden utanıyorum. Sizinle aynı havayı soluduğum için üzülüyorum.
         Söyleyecek o kadar çok şey var ki ama kısa tutmak istedim yazımı. Ben Vandaki insanlar için kan verdim, para yardımı yaptım, kıyafet yardımı yaptım. Oradan birileriyle irtibata geçip nerede ne eksik var öğrenmek için elimden geleni yaptım. Herkes yardım etmeli, herkes elini uzatmalı ki  Devletin koruyamadığı halk kendi kendini koruyabilsin.

3 Mayıs 2011 Salı

PKK-ABD ilişkisi

Türkiye'de PKK yıllarca tartışılan, faaliyeti hala bitmeyen ve bitmesi de zor gözüken bir terör örgütüdür. Kimine göre bağımsız bir Türkiye'yi hazmedemeyen emperyalist güçlerin, Türkiye'nin kendi içinde karışmasını ve bu şekilde parçalamanın kolay olacağını düşünmelerinin sonucu olarak oluşan bir örgüt olarak görüyor, kimileri ise Türkiye'de yaşayan bazı insanların Türk-Kürt ayrımcılığını oluşturmaya çalışarak bir bölünme olmasını istemesi sonucu  kurulan ve yönetilen bir örgüt olduğunu düşünüyor. Böylelikle yıllarca tartışmalar bitmek bilmiyor. Her geçen gün terör örgütünden birileri ölüyor, ama sayıları azalmıyor, yerine başkaları geliyor. Bu çatışmalarda bizim askerlerimiz şehit oluyor. Artık Türkiye'nin kendi içinde uğraştığı ciddi bir savaş haline geldi. Bunu amaçlayan insanların kısmen de olsa istedikleri oldu diyebiliriz. Çeşitli eylemler yapan terör örgütünün haberlerini gün aşırı alıyoruz fakat benim bahsetmek istediğim konu bu terör örgütünün arkasındaki gerçekler. Ne demek istiyorum. Bu tartışmaların en önemlileri terör örgütünün arkasında birileri olduğu. Bazen halktan zorla erzak alıyorlar deniyor, bazen bazı ülkelerin silah,erzak ve eğitim gibi yardımlarla bu örgütü ayakta tuttukları konuşuluyor. Bunları yazmamdaki asıl nedene gelecek olursak Nisan ayında PKKla ilgili olan bir haberde çok ciddi iddaalar olmasıdır. Amerikanın bildiğiniz üzere Delta Force adında özel kuvvetleri mevcuttur. Bu kuvvetler M-16 ve kendilerine ait sadece Delta Force ekiplerinin kullandığı bir silah üretiyor. Bu silahın Delta Force dışında bir yerde kullanılması, en azından izin alınmadan kullanılması mümkün değildir.Delta Force kuvvetlerine ait bir diğer özellik ise operasyonlara 7 kişilik ekiplerle çıkmalarıdır. Bu söylediklerimi bağlayacak olursak Türkiye'de geçtiğimiz ay Amanos dağlarında 7 tane PKK'lı öldürüldü. İlginç yanı ise bu ekipte Delta Force kuvvetlerine ait özel silahın ve M16 bulunmasıdır. Bugüne kadar yakalanan teröristlerin analizini düşüncek olursak, teröristler 7kişi hiç yakalanmamıştı. Bu konuyla ilgili Güneydoğuda görev yapan uzmanlar şu şekilde görüş belirtmişlerdir: ''7 PKK'lının hepsinde M-16 tüfeği çıktı. M-16 tüfeği PKK'da sadece lider kadroya veriliyor. Yani her timde, 1 tane M-16 bulunuyor. Diğer PKK militanları AK-47 Kalaşnikof marka silahlar kullanıyor. M-16 çok değerli ve nadir bulunan bir silah olduğu için kullanımı sınırlı. Sadece lider kadroya veriliyor.'' Teröristlerin 7kişi yakalanması, hepsinde M-16 bulunması, Delta Force subaylarına ait özel silahın bulunması herşeyi anlatıyor aslında. Fazla söze gerek yok..